Osmanlı Devletinde Cellatlar ve Cellatların Görevleri

Osmanlı Devleti'nde Cellatlar ve Cellatların Görevleri 



Cellatlar Osmanlı'nın en güçlendiği 15'inci yüzyılda görevlendirilmeye başlanmıştır. Başta devlet adamları olmak üzere idam cezasına çarptırılan her kimsenin ölümü cellatların elinden olmuştur. 


  • Bostancı Ocağı'na bağlı bir ocaktan türeyen cellatlar, o dönemde genellikle Hırvat ve Çingeneler içinden seçilirdi.

  • Cellatların en önemli ortak özellikler ise hem sağır hem de dilsiz olmalarıydı. Cellat olacak kişilerin göreve başlamadan önce dilleri kesiliyordu.

  • Padişahın cellatların dilsiz ve sağır olmasını istemesinin sebebi cellatların idam ettikleri şahsın son çığlıklarını duymasını engellemek ve yaptığı işten olumsuz yönde etkilenmesini önlemekti.

  • Cellatların arasında da kıdem çok önemliydi. Örneğin; devlet adamlarının idamı söz konusuysa bunu sıradan bir cellat değil, cellatbaşı adındaki bostancıların lideri gerçekleştirirdi.

  • Vezir ve kazasker gibi devlet büyüklerinin idamında bulunan cellatbaşları padişahın idam fermanını kurbana okur, daha sonra da son görevini yerine getirirdi, cellatbaşları bostancıların lideri olduğundan cellatlar gibi dilsiz değillerdi.

  • Hakkında idam hükmü verilmiş kişi önce Topkapı Sarayı'nda bulunan Cellat Çeşmesi'nin önüne getirilir burada cellatın kılıç darbesiyle infaz gerçekleşirdi.

  • Cellatlar idam sonrası adını Cellat Çeşmesi, diye adlandırdıkları çeşmede kanlı kılıç veya baltalarını yıkarlardı.

  • Çeşmenin önündeki taş seng-i ibret taşıdır. Burada infaz edilen kişinin ibret alınması için kellesi sergilenirdi.

  • Sadece infaz işlemi bu şekilde gerçekleşmezdi, Balıkhane Kasrı'nda kementle boğularak mahkûm öldürülür, ardından cesedinin ayağına taş bağlanmasıyla birlikte denize atılırdı.

  • Cellatlardan istenen kurbanın hemen ölmemesidir. Hemen ölürse cellat da öldürülüyordu.

  • Yeniçerilerin kellesi, özel hazırlanan cellat satırıyla vurulurdu.

  • Osmanlı kanı kutsal görüldüğünden infaz işlemi hanedan mensuplarında farklı şekilde uygulanırdı. Hanedan mensuplarının kanı akıtılmaz, boğdurularak idam edilirlerdi.

  • Vezirler, sadrazamlar, devlet adamları bu yüzden boğdurulur sıradan şahısların başları kılıçla vurulurdu.

  • Genellikle Osmanlı şehzadelerinin yay kirişi ile boğdurulduğu bilinir.

  • İdam edilecek kişi, İstanbul dışındaysa, kesilen başının bozulmaması için bal dolu bir torbaya konulurdu. Sonra torbaya konulan mahkûmun kellesi sultanın huzuruna getirilir, bir tepsi üstünde padişaha gösterilip, ibret taşına konulur, üç gün teşhir edilirdi.

  • Bu yüzden devlet adamlarının pek çoğunun çift mezarı bulunur; zira başı bir yerde bedeni başka bir yerde gömülü olurdu.

Cellatlar, Müslümanların kesik başlarını infazdan sonra, cesedi sırt üstü yatırarak koltuğunun altına koyarlardı. Bu yüzden devletin üst düzey görevlileri, “kelle koltukta geziyoruz” ifadesini çok kullanırlardı. Müslüman olmayanlar ise yüzükoyun yatırılarak, kesilen başları kıçlarının üzerine konulurdu.


Cellatların mezarlarının pek çoğunda isimleri, doğum tarihleri gibi normal insanların mezar taşlarında yazan hiçbir bilgi yoktur. Amaç, dua alamayan cellatların bir de ismi üzerinden beddua almalarını önlemektir. Keza cellatların yakınlarının da hayatı bu şekilde korunmuştur. Cellatların uzak yerlere gömülmesinin nedeni ise halkın cellatların mezarlarını yakınlarında görmek istememesiydi.



Hiç yorum yok:

Blogger tarafından desteklenmektedir.